FMF Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

FMF NEDİR?

Sebebi tam bilinmeyen ve tekrarlayan ateş, karın ağrısı, göğüs ağrısı ve eklem ağrısı ataklarıyla seyreden bir hastalıktır. Ailesel geçişlidir. (%25)
Atak esnasında yükselen Sedimantasyon, Lökosit, Fibrinojen, CRP ve Serum Amiloid A ataktan sonra normale iner.

Hastalığın 2 çeşidi vardır.
1. Sıklıkla çocukluk ve ergenlik çağında başlayan, peritonit, plevrit ve synovitin kısa sürekli atakları.
2.  Fenotipi Nefropati (Böbrek Tutulumu) ile Karakterize Amiloid tablosu.
2. Grup toplam FMF vakalarının %10’unu oluşturur.

Hastalığın teşhisi klinik bulgularla konulur.
Ağız ya da rectum biyopsisi ile amiloidoza gidiş tespit edilir.
FMF ‘de genlere bakılır ama bu genin taşınmaması hastalık olmadığını göstermez.( Gen Mutasyonları Görülür). FMF’den sorumlu gen, 16. Kromozon’un kısa kolundadır.

FMF.’de oksidatif stres artar ve tedavide antioksidan kapasitenin kuvvetlendirilmesi gerekir. Çeşitli çalışmalarda %30- 40 sıklığında dolaşan immün kompleksler görülmüştür. Nötrofillerden zengin serozal iflamasyon mevcuttur. Ataklarda monositlerin fagositik ve bakterisidal kapasitesi düşer.
T hücre sayısında ve fonksiyonlarında azalma, B hücre sayısında ve fonksiyonlarında ve IgG IgM düzeyinde artış görülür.

Hastaların %75’inde ilk atak 10 yaştan önce görülür. Erkek/Kadın oranı 3/2’dir.
Tedavide ağırlıklı olarak kolşinsin kullanılır. Kolşinsin nötröfillerin inflamasyon bölgesine göçünü engeller ve metabolik ve fagositik kapasitesini azaltır. Kolşinsin’e dirençli vakalarda interferon α (SC) 3 milyon ünite kullanılabilir.

Kolşinsin gastrointestinal sistem kanaması, karaciğer ve böbrek yetmezliği, metabolik asidoz, konvulzyonlar, hipokalsemi ve koma sebebi olabilir.

BELİRTİLERİ

FMF Hastalığı’nın Belirtileri

Hastalığın 2 çeşidi vardır.

1. Sıklıkla çocukluk ve ergenlik çağında başlayan, peritonit, plevrit ve synovitin kısa sürekli atakları.

2. Fenotipi Nefropati (Böbrek Tutulumu) ile Karakterize Amiloid tablosu.

2. Grup toplam FMF vakalarının %10’unu oluşturur.
Hastalığın teşhisi klinik bulgularla konulur.
Ağız ya da rectum biyopsisi ile amiloidoza gidiş tespit edilir.
FMF ‘de genlere bakılır ama bu genin taşınmaması hastalık olmadığını göstermez.( Gen Mutasyonları Görülür). FMF’den sorumlu gen, 16. Kromozon’un kısa kolundadır.

FMF’de oksidatif stres artar ve tedavide antioksidan kapasitenin kuvvetlendirilmesi gerekir. Çeşitli çalışmalarda %30- 40 sıklığında dolaşan immün kompleksler görülmüştür. Nötrofillerden zengin serozal iflamasyon mevcuttur. Ataklarda monositlerin fagositik ve bakterisidal kapasitesi düşer.
T hücre sayısında ve fonksiyonlarında azalma, B hücre sayısında ve fonksiyonlarında ve IgG IgM düzeyinde artış görülür.
Hastaların %75’inde ilk atak 10 yaştan önce görülür. Erkek/Kadın oranı 3/2’dir.

Tedavide ağırlıklı olarak kolşinsin kullanılır. Kolşinsin nötröfillerin inflamasyon bölgesine göçünü engeller ve metabolik ve fagositik kapasitesini azaltır. Kolşinsin’e dirençli vakalarda interferon α (SC) 3 milyon ünite kullanılabilir.

Kolşinsin gastrointestinal sistem kanaması, karaciğer ve böbrek yetmezliği, metabolik asidoz, konvulzyonlar, hipokalsemi ve koma sebebi olabilir.

TEDAVİSİ

Bunu anlatmadan önce bazı temel bilgileri aktarmam gerekir. Şöyle ki; İnsan vücudu, sadece gördüğümüz maddi cisim bedeninden ibaret değildir. Bir enerji bedenimiz ve de enerji bedeni ile cisim bedeni arasında enerji kanallarımız vardır.

Kuantum fiziğinin ilerlemesi, bunu gözle görülür hale getirmiştir. (Kirlian Fotoğraf Tekniği) Binlerce yıllık geçmişi olan akupunktur ve biyoenerji bu sistemleri tedavi etmede kullanılır. Kanımca Batı(Ortodoks Tıbbı)’nın kronik hastalıkların teşhis ve tedavisinde bu kadar yetersiz ve aciz kalması bu sebeptendir.

Sadece cisim bedenini nazara alarak yapılan teşhis ve tedavilerin sonucu ortadadır. Konumuz olan FMF için bütün hastalarımızın da bildiği gibi sebebi bilinmiyor ve tedavi edilemiyor denmesi de bundandır. Esasen toplumda en sık görülen kronik hastalıklar (hipertansiyon, Şeker Hastalığı, Romatizma vb.) tedavisinde sadece antilerle baskılanmakta ama asla kökü kurutulmamakta ve hastalar hayat boyu bu hastalıklarıyla yaşamaktadırlar.

Belki bunun altında yatan sebeplerin biriside, batı’nın doğu ülkelerini asırlarca işgal edip sömürge yapmaları ve orada ki değerleri ve tedavi usullerini küçümsemeleri olabilir. Mevcut ilaç tröstlerinin menşei ve bunların insanlığa bakışı herkesin malumudur. Ancak bugün sadece tıpta değil, siyasette, ticarette, sanayide doğu ülkelerinin durumu ortadadır. Doğu tıbbı şuanda batı’nın süratle önüne geçmekte, başta Almanya olmak üzere çoğu Avrupa ülkesinde şimdilik Alternatif daha doğrusu tamamlayıcı tıp metotları rutin tedavilere girmektedir.

Bugün Rusya’da, doktorlara eğitimi verilen enerji tıbbı ihtisasının adını bile Türkiye’de ki doktorların %99’u duymamıştır. Hakeza Çin’de biyoenerji ve akupunktur klinikleri şifa dağıtmaya devam etmektedir. Eskiden batı’dan doğu’ya bilgi, teknoloji ve sosyoloji geçişini engelleyen demir perde sanki şimdi Türkiye’de doğu’dan bilgi akışını engelliyor gibidir. Bu demir perdenin Türkiye’de ki müntesipleri ve onların uyuşturarak inandırdıkları köleleşmiş beyinler hastalıklarının hiçbir çaresi olmadıklarına ve kaderlerinin yaşam boyu hastalıklarıyla yaşamak olduklarına, bizleri de inandırmaya çalışmaktadırlar. İnsan Vücudunda izni İlahi ile oluşabilecek her hastalığı tedavi edecek mekanizma vardır.

Konuyu bilenlere malumdur ki Asr-ı Saadette Medine’ye, Diyar-ı Rum’dan gelen 2 hekim senelerce hiç hasta görmediklerinden geri dönmek zorunda kalmışlardı. Bunun başlıca 2 sebebinden birisi insanların acıkmadan yemek yememeleri ve doymadan sofradan kalkmalarıydı. Demek ki o zamanda vücudumuzda var olan tamir mekanizmaları (İmmün Sistem) sağlıklı biçimde çalışıyordu. Zamanımıza dönersek her insan vücudunda ortalama olarak 8 ay’da bir, kanser hastalığı başlar fakat bunu önleyici ve tedavi edici sistemler devreye girer ve hastalık ilerlemeden yok olur. Ne zaman ki bu tedavi mekanizmaları (İmmün Sistem)’nda arızalar başlar, o zaman hastalıklar ortaya çıkar.

Hastalıklar ortaya çıktıktan sonra ise buraya dikkat edin! Mevcut savunma sistemi bu hastalığın tedavisini unutmaya başlar. Enerji bedenimizi dış bedenimizle devamlı olarak enerji kanalları ile bağlantılıdır. Enerji bedenleri ve cisim bedelleri bütün varlıklarda vardır. Enerji bedeni, cisim bedenimizle 7 tane enerji merkezi (Çakra) ile ilişkilidir. Çakra’lar kapı görevi görür. Bu bağlantıyı ise enerji kanalları yapar. Cisim bedenine Çakra’lardan gelen bu enerji DNA sarmallarında bilgi şeklinde depolanır. Zaman zaman bu bilgi aktarımındaki aksaklıklar hastalıkların oluşmasında rol oynar. Rahatsızlıklar ya enerji bedeninde ya enerji kanallarında ya da cisim bedenimizde olacaktır.

Enerji bedenimizi etkileyen sebepler (Korku, Kızgınlık, Depresyon, Üzüntü, Beddua) hastalıkların enerji bedeninde oluşarak, buradan enerji kanalları ile cisim bedenine sirayet etmesine yol açar. Tersi, cisim bedenimizi etkileyen sebepler enerji kanallarında etkilenme yapar ve hastalık kronikleşir. Daha sonra enerji bedenimizin Çakra’larını bozar ve enerji bedenide hastalanır. Aura zayıflar. Her iki beden arasında sirkülasyon başlar. Mesela hipertansiyon gibi sebebi bilinmediği düşünülen hastalıklar, önce örneğin; stres gibi bir sebeple enerji bedeninde başlar ve cisim bedeninde de bir rahatsızlık olarak ortaya çıkar. DNA’ya işlenir. (DNA’da ki bilgiler değişkendir) Üçüncü olarak cisim bedeni ile enerji bedeni arasında ki enerji kanallarımızın bozulmasından bahsedelim. Cisim bedeni hastayken enerji kanalı bundan etkilenir. Dış beden düzelse bile bazen enerji kanalındaki hastalıklar devam eder. Ya da diğeri, enerji bedenindeki hastalık, enerji kanalına sirayet eder, enerji bedeni sonradan düzelir fakat enerji kanalındaki problem devam edebilir. Bu durum bilginin devam etmesi demektir ki hastalıkta dalgalanma yapar. Hastalık bir ortaya çıkar bir kaybolur.

Bunun sebebi enerji kanallarındaki bozukluğun zaman zaman cisim bedenine sirayet etmesidir. Bu durum uzun süre devam ederse 2 bedenide tutar ve kronikleşir. Vücudumuzda ki hastalıklar DNA’mıza kodlanmış olan bilgileri tedavi edemediğinden unutmaya çalışır. (Tıpkı insanın sevdiği bir şeye ulaşamadığında, unutması gibi.)Antiler geliştirir. Tansiyonu varsa salgılar, hormonlar üretir. Alerji varsa antialerjik salgılar üretir. Rahatsızlığını unutturur. Unutmaya devam ettiği müddetçe hastalıklar kronikleşir.

Sadece cisim bedenine etki eden tedavilerin başarısızlığı bu sebeptendir. İlaç. Detoks, Masaj gibi. (Kolşinsinin etkisinin geçici olmasının sebebi de budur.)
Bazı tedavi sistemleri de enerji kanalarına etki eder. (Refleksoloji, Akupunktur, Hacamat.)
Bazı tedaviler enerji bedenimize yöneliktir. (Biyoenerji, Dua, Zikir, Meditasyon ve Düşünce Teknikleri.)

Dr. Fatih YILMAZ

Dr. Fatih Yılmaz

1965 Yılında Samsun’da doğdum. 1989 Yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesinden Mezun oldum. Yaklaşık 25 yıldır Samsun’da çalışmaktayım, hali hazırda sahibi olduğum Özel İlgi Tıp Merkezini işletmekteyim. Aynı zamanda muayenehanemde doğal şifa çalışmalarımı sürdürmekteyim. Yurt içinden ve yurt dışından tedavi ettiğimiz hastalarımızın doğal gıdalar ile beslenmeleri konusunda yardımcı olmaktayım.