Halk arasında ailevi akdeniz ateşi olarak bilinen bu hastalık, bir gen bozukluğu nedeniyle ortaya çıkar. Tekrar eden ateşlenme, akciğer, eklem ve karın bölgesinde ağrılarla devam eden iltihabi bir hastalık çeşididir. Çocukluk çağında da görülebilen ve teşhis edilebilen bir hastalıktır. Hastanelerde romatoloji doktorlarınca teşhis edilir. Uzman doktor hastanın belirtilerini dinler ve fiziksel muayenesini yapar. FMF kesin teşhisi için atak esnasında kan testleri kullanılır.İtihaplanmanın boyutu bu kan testlerinde ortalya çıkar.
Diğer yöntem FMF genetik testleridir. Genetik testler ile hastalığa neden olan MEFV genindeki değişiklik incelenir.
FMF.’de oksidatif stres artar ve tedavide antioksidan kapasitenin kuvvetlendirilmesi gerekir. Çeşitli çalışmalarda %30- 40 sıklığında dolaşan immün kompleksler görülmüştür. Nötrofillerden zengin serozal iflamasyon mevcuttur. Ataklarda monositlerin fagositik ve bakterisidal kapasitesi düşer.
T hücre sayısında ve fonksiyonlarında azalma, B hücre sayısında ve fonksiyonlarında ve IgG IgM düzeyinde artış görülür.
FMF Hastalığı için uygulanan tıpbi olarak kesin bir tedavi yöntemi olmamakla beraber geleneksel yöhtemlerde çareler bulunmaktadır. Dünya üzerinde yapılan tedavilerde tek amaç hastanın genel durumunu stabilize etmek ve verilen ilaçlarla belirtilerin ve atakların önlenmesini sağlamaktır.
Enerji bedenimizi etkileyen sebepler (Korku, Kızgınlık, Depresyon, Üzüntü, Beddua) hastalıkların enerji bedeninde oluşarak, buradan enerji kanalları ile cisim bedenine sirayet etmesine yol açar. Tersi, cisim bedenimizi etkileyen sebepler enerji kanallarında etkilenme yapar ve hastalık kronikleşir. Daha sonra enerji bedenimizin Çakra’larını bozar ve enerji bedenide hastalanır. Aura zayıflar. Her iki beden arasında sirkülasyon başlar. Mesela hipertansiyon gibi sebebi bilinmediği düşünülen hastalıklar, önce örneğin; stres gibi bir sebeple enerji bedeninde başlar ve cisim bedeninde de bir rahatsızlık olarak ortaya çıkar. DNA’ya işlenir. (DNA’da ki bilgiler değişkendir) Üçüncü olarak cisim bedeni ile enerji bedeni arasında ki enerji kanallarımızın bozulmasından bahsedelim. Cisim bedeni hastayken enerji kanalı bundan etkilenir. Dış beden düzelse bile bazen enerji kanalındaki hastalıklar devam eder. Ya da diğeri, enerji bedenindeki hastalık, enerji kanalına sirayet eder, enerji bedeni sonradan düzelir fakat enerji kanalındaki problem devam edebilir. Bu durum bilginin devam etmesi demektir ki hastalıkta dalgalanma yapar. Hastalık bir ortaya çıkar bir kaybolur.
Akdeniz ateşinin atak tedavisi için kolşisin adlı bir ilaç yaygın olarak kullanılmaktadır. Hastalığın tedavisinde oldukça etkili bir ilaç olan kolşisin düzenli yeterli dozda kullanıldığında hastalığı tamamen tedavi etmemekle beraber fmf belirtilerinde azalma gözlenir. Aynı zaman ila tedavisi ile atakların şiddeti ve sıklığı da azalmaktadır. Düzenli olarak ilaç tedavisine uymayan hastalarda ise ilerleyen dönemlerde böbrek ve diğer organların fonksiyonlarında bozulmalar gözlenir.
Doğru tedavi edilirse öldürücü değildir. Hastalarda gelişen amiloidoz zamanla böbrek yetmezliğine yol açar. Bu da yaşam süresini etkileyen ciddi bir durumdur. FMF’de oksidatif stres artar ve tedavide antioksidan kapasitenin kuvvetlendirilmesi gerekir. Çeşitli çalışmalarda %30- 40 sıklığında dolaşan immün kompleksler görülmüştür. Nötrofillerden zengin serozal iflamasyon mevcuttur. Ataklarda monositlerin fagositik ve bakterisidal kapasitesi düşer. T hücre sayısında ve fonksiyonlarında azalma, B hücre sayısında ve fonksiyonlarında ve IgG IgM düzeyinde artış görülür.Hastaların %75’inde ilk atak 10 yaştan önce görülür. Erkek/Kadın oranı 3/2’dir.
Tedavide ağırlıklı olarak kolşinsin kullanılır. Kolşinsin nötröfillerin inflamasyon bölgesine göçünü engeller ve metabolik ve fagositik kapasitesini azaltır. Kolşinsin’e dirençli vakalarda interferon α (SC) 3 milyon ünite kullanılabilir.Kolşinsin gastrointestinal sistem kanaması, karaciğer ve böbrek yetmezliği, metabolik asidoz, konvulzyonlar, hipokalsemi ve koma sebebi olabilir.
Beslenme eğitimi ülkemizin ve Ortodoks tıbbını benimseyen diğer ülkelerin tıp fakültelerinin müfredatında yer almıyor, bu yüzden doktorlar hastalıkların tedavisi konusunda beslenmenin önemi hakkında çok az bilgiye sahipler. Oysa doğru beslenme bütün kronik hastalıklarda başarılı tedavinin temel taşıdır. İlerde karşılaşacağımız hastalıkların çoğunu doğumdan itibaren barsak floramızda taşıyoruz. Barsak floramıza iyi bakarsak bu hastalıklarla hiç karşılaşmayabiliriz. Aksi takdirde sindirim sistemimiz vücudumuzun toksin kaynağı olur.
Serum Amiloid A proteini HDL metabolizmasında düzenleyici rolü olan bir apolipoproteindir ve enfeksiyöz olsun olmasın inflamasyona yanıt olarak kan konsantrasyonu hızla yükselir. Primer olarak karaciğerde sentezlenir. İyi bir akut faz belirtecidir. Çünkü, enfeksiyon, doku hasarı ya da travma sonrası görülen yükselme 24 saat içerisinde ilk konsantrasyonun bin katına kadar olabilmektedir.
Fmf atak sırasında yapılması gerekenler
Düzenli uyku ve dinlenme fmf ataklarının şiddetini azaltmaya yardımcı olur. Hastalığın komplikasyonlarını minimuma indirebilmek için düzenli egzersiz oldukça önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme programı atak şiddetini ve sayısını düşürebilir. Çok soğuğa ya da çok sıcağauzun süre maruz kalmak eklemlerde oluşan iltihaplanmayı artırabilir.
Yeterince su ve sıvı tüketilmelidir.D vitamini eksikliği atakları arttırabilir. Doktor kontrolü altında d vitamini alınabilir.Toksin maddeler içeren içeceklerden uzak durulmalıdır.
Dr. Fatih Yılmaz Samsun merkezdeki kliniğinde bu hastalıktan muzdarip olan herkezi kliniğine davet etmekte ve ücretsiz muayene yapmaktadır. Tedavi gören hastalarından bazılarını bu sitemizde Örnek Fmf Vakaları kısmında dinleyebilirsiniz.
Bir hastamızdan gelen fmf ile ilgili en çok merak edilen sorunun cevabını okuyabilirsiniz.
Hastalığın teşhisi klinik bulgularla konulabilir. Ağız ya da rectum biyopsisi ile amiloidoza gidiş tespit edilir.FMF ‘de genlere bakılır ama bu genin taşınmaması hastalık olmadığını göstermez.( Gen Mutasyonları Görülür). FMF’den sorumlu gen, 16. Kromozon’un kısa kolundadır. FMF.’de oksidatif stres artar ve tedavide antioksidan kapasitenin kuvvetlendirilmesi gerekir. Çeşitli çalışmalarda %30- 40 sıklığında dolaşan immün kompleksler görülmüştür. Nötrofillerden zengin serozal iflamasyon mevcuttur. Ataklarda monositlerin fagositik ve bakterisidal kapasitesi düşer. T hücre sayısında ve fonksiyonlarında azalma, B hücre sayısında ve fonksiyonlarında ve IgG IgM düzeyinde artış görülür.